Kamulaştırma


Kamulaştırma

Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre Kamulaştırma; “Devlet veya kamu tüzel kişilerince, kamu yararı gerektiğinde kişinin hukukunu da koruyarak karşılığını peşin ödemek koşuluyla taşınmazların sahiplerinden izin alınmaksızın yasal yollarla tamamının veya bir kısmının alınması, devletleştirilmesi, istimlâk edilmesi”’dir.

Yasal Mevzuatımızda, Kamulaştırma, yasal dayanağını Anayasa’nın 46. maddesinden almaktadır. Kamulaştırmaya ilişkin yasal hükümler, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda düzenlenmiştir.

Ülkemizde Kamulaştırmanın, normal şartlarda uygulanan “Olağan Kamulaştırma” ve olağan dışı hallerde uygulanan “İstisnai Kamulaştırma” olmak üzere iki ana çeşidi bulunmaktadır. İstisnai Kamulaştırma kapsamında; acele hallerde kamu yararının gecikmemesi amacıyla yapılan kamulaştırma “Acele Kamulaştırma”, bir taşınmazın tamamının değil de, bir kısmının kamulaştırılması “Kısmi Kamulaştırma” ve kamulaştırılacak olan taşınmazın, kamulaştırmayı yapan idareye ait başka bir taşınmaz ile takas edilerek kamulaştırılması ise, “Trampa yolu ile Kamulaştırma” olarak anılmaktadır.

Kamulaştırma Kanunu kapsamında; (1) kamulaştırmada hukuka uygun bir kamu yararı bulunmalı (2) kamulaştırma yetkili bir kurum tarafından yapılmalı (3) kamulaştırma bedeli peşin ödenmeli veya kanunda sayılı hallerde taksitle ödenmelidir.

Dilerseniz, daha anlaşılır olması bakımından, kamulaştırma sürecine bir göz atalım.

Kamulaştırmayı yapacak olan idare tarafından alınacak kamu yararı kararının, yetkili onay makamı tarafından onaylanması ile, kamulaştırma süreci başlamaktadır.

Bunun akabinde, İdare taşınmazın sınırını, yüzölçümünü, cinsini vs gösteren ölçekli bir plan hazırlatır. Taşınmazın maliklerinin kimlikleri ve adresleri; tapu, vergi ve nüfus kayıtları üzerinden yapılacak araştırmalar sonucunda İdare tarafından tespit edilir. Kamulaştırma kararından sonra, İdare tarafından tapu sicil müdürlüğüne yazı yazılarak bu taşınmaz üzerine, “kamulaştırma şerhi” konulması talep olunur.

Bundan sonraki süreç ise, kamulaştırılacak olan taşınmazın bedelinin belirlenmesine, maliklerle idare arasında uzlaşma görüşmelerinin yürütülmesine ilişkindir. İdare tarafından öncelikle “Kıymet Takdir Komisyonu” görevlendirilir, bu komisyonca tahmini bir değer belirlenir, bu tahmini bedelin belirlenmesinin ardından, bu bedel üzerinden uzlaşma komisyonu ile pazarlığa başlanır.

İdare, taşınmazın maliklerine resmi yazı ile, söz konusu taşınmazı satın almak istediğini bildirir. Resmi yazının tebliğinden itibaren 15 gün içinde, taşınmaz malikinin, taşınmazı pazarlıkla ya da anlaşarak satmak ya da trampa yapmak talebi ile, idareye başvurması halinde, tayin edilecek uzlaşma komisyonunda görüşmeler başlar.

Ancak, Taşınmaz malikleri, resmi yazıyı tebliğ aldıktan sonra 15 gün içinde, idareye başvuruda bulunmazsa veya pazarlık görüşmelerinden sonuç alınamazsa, kamulaştırmayı yapacak olan İdare, maliklere karşı kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davası açma hakkına sahip olacaktır.

Bununla bilirlikte, uzlaşma komisyonundaki görüşmeler neticesinde, taraflar arasında uzlaşma sağlanması halinde, bir anlaşma tutanağı hazırlanır ve taraflarca imzalanır. İdare, anlaşma tutanağını düzenleme tarihinden itibaren, azami 45 gün içinde, mutabık kalınan taşınmaz bedelini ödenmeye hazır olduğunu maliklere bildirir. Taraflar tapuda bir araya gelirler ve taşınmazın İdareye devir ve tescil işlemi gerçekleştirilir. İdare de bunun karşılığında mutabık kalınan taşınmaz bedelini maliklere öder.

Kamulaştırma Kanunu, bu süreçte ve devamında Taraflara, bir kısım hukuki yollara gitme hak ve yetkisi vermektedir.

Bunlardan birisi, Kamulaştırma Bedelinin Tespiti ve Tescili Davasıdır. Bu dava türü, Kamulaştırma Kanununda 2001 yılında yapılan köklü değişiklikle mevzuatımıza girmiştir. Daha önce, taşınmazı kamulaştırılan kişinin, kamulaştırma bedelinin arttırılması için, dava açması gerekiyordu. Bunun yerine, Yasama Organı başka bir düzenleme yapmıştır. Buna göre; kamulaştırmayı yapan idare, malike karşı “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili” isimli davayı ikame ederek mahkeme yolu ile kamulaştırma bedelinin tespitini sağlamaktadır. Böyle bir davaya muhatap olan malikin, taşınmazının gerçek değerinin, Mahkeme tarafından doğru tespiti ve herhangi bir hak kaybına uğramaması için, bu davayı yakından takip etmesinin gerekliliğini ve önemini hatırlamamız yerinde olacaktır.

Diğer taraftan, taşınmazı kamulaştırılan malik, kamulaştırma işlemini kabul etmiyorsa, İdareye karşı İdari Yargıda "İptal Davası" açma hakkına sahiptir. Bu dava, kamulaştırma için kanunda sayılı gerekli şartların, kamulaştırma kararında bulunmaması sebebi ile açılabilir.

Kamulaştırılacak olan taşınmaz maliki tarafından açılabilecek bir diğer dava da, Maddi Düzeltim Davasıdır. Bu davada malik, kamulaştırılacak olan taşınmaza az değer biçildiğini öne sürerek dava açabilir.

Kamulaştırma konusu içinde rastlanan bir başka durum ise, kamulaştırmasız el atma’dır. İdarenin, idari bir karar olmaksızın, özel mülkiyete konu olan taşınmaz malları fiili olarak kullanmalarıdır. Bu durumda da söz konusu taşınmaz malikinin kamulaştırmasız el koyma işlemini yapan İdareye karşı, bedel tazmini davası açma hakkı bulunmaktadır.

İdare, genel olarak park, yol, metro, hızlı tramvay, alt ve üst geçit, doğalgaz hattı, baraj ve gölet, otopark, mezarlık alanlarının yapım ve inşası için kamulaştırma yoluna gitmektedir. Ülkemizde de, son dönemlerde kamulaştırma projelerine örnek olarak, “Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu Projesi, Kuzey Marmara Otoyolu (3. Köprü Dahil) Projesi, Sivas-Malatya Devlet Yolu, Çorum-Obruk Barajı Mansap Düzenlemesi, Emirdağ Doğalgaz Boru Hattı, Ankara-Bala Çavuşlu Göleti Yapımı” gibi projeleri saymak mümkündür.

Kamulaştırma, kamu menfaati ile özel mülkiyet hakkının karşı karşıya kaldığı bir alan gibi görülebilir. Kamulaştırma yoluna gidilmesinin, toplumsal yaşamın tesisi bakımından zorunlu olduğu yönündeki görüşlere karşın, özel mülkiyet hakkını açıkça ihlal ettiği yönünde de görüşler bulunmaktadır. Kişilerin anayasal güvence altında bulunan mülkiyet hakları sınırlanmaksızın, Kamulaştırmaların, ancak, yasanın öngördüğü amaç ve koşullara uygun olarak yapılması halinde, kamu menfaati-özel mülkiyet dengesinin tesisi ve devlet-vatandaş arasındaki karşılıklı güvenin bekası mümkün olabilecektir.